NE'ler NE'ler - Film Önerisi : The Pursuit Of Happyness
Blogda yepyeni bir bölüm yapmaya karar verdim.Baya oluyor ama yapabilir miyim yapamaz mıyım diye düşünürken bir türlü başlayamadım.Elimden geldiğince izlediğim,okuduğum,dinlediğim vs. yani aklıma ne gelirse paylaşmaya değer ne olursa sizinle de paylaşma kararı aldım.
Bu yüzden bu bölüme ilk başta geçenlerde izlediğim The Pursuit Of Happyness filmi
ile başlama kararı aldım.
Filmi muhakkak ki izleyenleriniz vardır hatta belki de daha yeni mi izledin tepkisi bile vermiş olabilirsiniz ama yapacak bir şey yok.Ama bazen öyle bir anda çıkar ki bazı şeyler karşınıza tam ihtiyacınız olduğu andır.
Sanki sadece sizin için yapılmış gibi gelir bazı şeyler.Bu film de benim için tam öyle bir zaman da çıktı karşıma.Kuzenim muhakkak izle tam senlik deyince daha fazla dayanamadım ve izledim.
İyi ki de izlemişim diyorum gerçekten tüylerinizi diken diken eden bir film.Hazır mıyız o zaman artık filme geçme vakti gelmiştir :)
Film Chris Gardner 'ın hayatını konu alıyor.Kendi hayatını kaleme aldığı kitaptan senaryoya kitaba bağlı kalarak çevrilmiş.Hayatının belli bir döneminde çektiği sıkıntılar ve hiç yılmadan,pes etmeden hatta bazen şaşılacak derece de büyük bir sabırla ayakta kalmaya çalışan Gardner'ın hayat hikayesi.
Gardner kendi babasını çok geç tanıdığı için o gün kendisine bir söz veriyor."Çocuğum olduğunda asla onu bırakmayacağım." diye ve bu sözü ne yaparsa yapsın onu asla oğlundan ayırmıyor ve nereye giderse onu da arkasından sürüklüyor.
Elinde ne var ne yoksa bir kemik tarama cihazına yatıran Gardner bunun büyük bir hata olduğunu yüksek fiyatı ve doktorların sürekli onu geri çevirmesiyle anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor tabii.Bu sırada da ekonomik durumu iyice kötüye gittiği için eşi artık dayanamaz bir hale gelip ayrılma kararı veriyor.Ama buna rağmen Gardner oğluna bakamayacağını bile bilse yine oğlunu yanına alıyor ve maceraları başlıyor.
Yıldızınızın ne zaman parlayacağını bilemezsiniz ya işte aynen öyle oluyor.Hayat yolun kenarında park eden bir adamı görüp ona şakayla takılıp ne iş yaptığını sormasıyla başlıyor.Bütün bir hayatının bu makineyi satmakla gitmeyeceğini ve düzgün bir iş bulmasını bildiği için bu işe girme kararı alıyor.Ama tabii ki o iş o kadar kolay değil.Karşılığında büyük bir sabır ve fedakarlık yapması gerekiyor.Yani ya kabul edecek tüm olacakları ya da kabul etmeyip kendine daha kolay bir yol bulması gerekecek.Bazen sabretmeyi bilip zora atılmak güzel kapılar açabiliyor önümüze.İşte aynen öyle oluyor.
Yaşadığı tüm olaylar karşısında bir insan hiç mi ağlamaz bari bir kez sinirlerin bozulsun böyle de olmaz ki derken o iki damla gözyaşı aslında bağırıp,çağırıp haykırarak ağlamamasının sebebini bir anda gözünüzün önüne seriyor.
Ve tüm yaşananlara rağmen oğlu için ayakta kalmaya çalışan bir babanın sabırla ve azimle herkesin imkansız olarak gördüğü,eşinin dalga geçtiği yere gelmesi.Hatta oranın da tepesine varmasının hikayesi.
Çok fazla detay vermek istemiyorum ama eğer hayalleriniz varsa ve karşınızda da size gülen insanlar varsa oturup izleyin derim.
Hayatta istediğimiz yerlere gelebilmek için yapmamız gerekenler çok basit.Evet onları yapmak harekete geçmek,sabretmek,gece gündüz çalışmak gerek bazen de.Tabii sadece hayal etmek gibi de bir seçenek var ve evet o noktada en büyük kötülüğü bize biz yapmış oluyoruz.
Hayat bizim,seçimimizi yapıp hayallere ulaşmak da bizim elimizde,
oturduğumuz yerden sadece hayal kurmak da.
"İnsanlar kendi yapamadıkları konularda senin de yapamayacağını düşünürler. Hayallerini koru."
Elimden geldiğince filmi anlatmaya çalıştım tabii ben izlemediğim filmlerin,okumadığım kitapların sadece konusu şöyle bir üstten anlatılsın asıl ben izleyim ben kendim bir fikir sahibi olayım kafasında olduğum için çok derine inmedim.Yani inmediğimi düşünüyorum en azından :)
Filmi şiddetle izlemenizi tavsiye ederim.Aa bu arada filmden önce ya da sonra Chris Gardner'a bakmanızı ve de filmin son sahnesine dikkat etmenizi tavsiye ederim.Çünkü yüzünüzdeki tebessüm kocaman bir gülümsemeye dönüşecek :)
İyi seyirler :)
0 yorum: